Türk müziğinin efsane ismi Sezen Aksu 67 yaşında!
Türk müziğinin efsane ismi Sezen Aksu’nun bugün doğum günü. Yaptığı şarkılarla gönüllere taht kuran Minik Serçe 67. yaşına bastı. Sevenleri ve dostları ünlü şarkıcının doğum gününü kutladı. Türk müziğinin efsane ismi Sezen Aksu’nun doğum gününü Twitter’da da TT (Trend Topic) listesinde yer alıyor.
1970’li yıllarda yaptığı eserlerle Türk pop müziğine yön veren Sezen Aksu bugün yeni yaşına bastı. ‘Minik Serçe’ adıyla milyonların sevgilisi haline gelen ünlü sanatçıyı bu özel gününde sevenleri unutmadı. Sosyal medyada #sezenaksu hastag’i açıldı. Binlerce kullanıcı Aksu’nun doğum gününü kutladı.
EN KIYMETLİM…
Hem yakın arkadaşı hem sırdaşı Emel Müftüoğlu da Aksu’nun doğum gününü kutlayanlardandı. Mütfüoğlu birlikte çekildikleri bu fotoğrafı, ‘En kıymetlim bugün doğmuş ne güzel olmuş’ notuyla yayınladı.
SEN HEP BAŞIMIZDA OL!
Bir paylaşım da Seda Sayan’dan geldi. Sezen Aksu’nun dizlerine uzandığı bir fotoğrafı yayınlayan Sayan, ‘Doğum günün kutlu olsun halk ozanı. Kocaman yüreklim Sezen Aksu… Çok ve sağlıklı yaşa inşallah. Sen hep başımızda ol biz hep senin etrafında olalım…’ mesajını paylaştı.
FİLM GİBİ BİR HAYAT ONUNKİ…
Sadece şarkıları, besteleri, şiirleri değil; hayat tarzı, sevecenliği, doğallığı ve ne olursa olsun yaşamla sımsıkı kucaklaşması da takdire şayan…
Onun gibi zirvede olup ünlü gibi yaşamayan, şatafatı sevmeyen, lüks arabasının direksiyonuna dokunmayıp ata binen, en muhteşem bestelerini şarkıcı dostlarına dağıtan bir başka Sezen Aksu var mı dersiniz! Bize sorarsanız, yok…
Özgür ve özgün Sezen Aksu’nun hayatında şöyle bir gezinti yaptık… Çocukluğundan genç kızlığına, acılarından mutluluklarına kadar, yaşadıklarına bir göz attık…
HABİRE EVDEN KAÇARDIM…
Fen öğretmeni Şehriban Hanım ile matematik öğretmeni Sami Bey, Denizli’de tanışıp evlenirken, dünyaya gelecek çocuklarını disiplinli bir şekilde yetiştirmeye karar verirler… Ve sonunda Sezen Yıldırım dünyaya gelir (1954)… Çocukluğu, dünyaya geldiği Denizli Sarayköy’de geçer Sezen’in… Annesi ve babasıyla birlikte yaşadığı, Sarayköy’deki tam derenin yanındaki iki katlı o evi hiç unutmaz…
‘Alt katta Huriye teyzem otururdu… Üst katta ise anneannemle biz… Babamla annem, aldıkları eğitim gereği bana karşı hep mesafeli dururlardı… Bir yaşıma kadar saçım yok, kabak kafalı bir Sezen’dim… Bir tek dudaklar ve gene böyle, iri etli dudaklar… Beni epey özgür bırakmışlardı… Nasıl bırakmasınlar ki, adım ‘Cüce bela’ya çıkmıştı… İlle de dikkat çekeceğim… Hiçbir şey yapamasam, durduk yerde düşüp bayılırdım… İnsanlar benimle ilgilensinler diye neler yapmazdım ki… Ha bire evden kaçardım mesela… 10 yaşımda makyaj yapardım… Annemler bir ara benimle ilgili olarak çok çaresiz kalmışlar. Beni kendi halime bırakma kararları da ondan sonra kendiliğinden gündeme gelmiş zaten.’
KARA KUZU’NUN İLK ACISI…
Oysa, Sezen Aksu’nun çocukluk yaramazlıklarındaki en önemli müsekkini anneannesidir… Eski Osmanlı kadınlarından, karizmatik ve etkileyicidir Nadire Hanım… Ve onun ‘kara kuzu’sudur… Ancak, Sezen’in yaşadığı ilk ve en önemli acı da onunla ilgili olur ne yazık ki… Ünlü sanatçı hayatı boyunca unutmaz, unutamaz o acıyı…
‘Çok özel bir kadındı anneannem. Mücadele içinde yaşamış, hayatı tırnaklarıyla kazımış. Annem henüz altı yaşındayken dedem ölmüş, çiftlikteki tüm işler onun üzerine kalmış. Her şeyi, tüm yükü göğüslemiş.
Tam bir hanım ağa… At binen bir kadın. Zeki, ileri görüşlü.
‘Doğurdum diye sevmem evladımı, faziletli olması gerek, sevgiyi hak etmesi gerek’ derdi. Kişiliğimde derin izleri var onun.
14 yaşımdaydım. İlk acımı onunla yaşadım. Elimi tutarken öldü.
‘Elimi ovar mısın?’ dedi ve ben ağlamaya başladım. Bana ‘kara kuzum’ derdi. ‘Kara kuzum ağlama, üzülürüm. Dilerim sen de benim gibi mutlu gidersin’ dedi. Dua ederken, nefesi kesildi. O gece anneannemin yanında uyudum, hiç korkmadım.’
SAÇLARI BEMBEYAZ
Aradan yıllar geçer ve Sezen Aksu tıpkı ona benzeyen bir acı daha yaşar. Bu kez yitirdiği Onno Tunç’tur… Son nefesinde, onun elini tutamaz ama inanılmaz bir matemdir yaşadığı… Tam 17 gün oturduğu yerden kalkmaz, kımıldamaz, gözleri bir noktada öylece kala kalır… Derken birden resim yapmak gelir içinden… Tuvalin üzerinde beliren siyah beyaz resimdeki kişi, Onno Tunç değil, ona ‘kara kuzum’ diyen anneannesi Nadire Hanım’dır… Bu iki acı, yalnız zamanı yoğurmakla kalmaz, 1994 mayısındaki Uzay Heparı’nın vefatını da ekleyerek üçlü bir yas yelpazesi oluşturur birden… Altı ay evinden dışarı adım atmaz Sezen Aksu…
‘Resim yapmak iyi geldi… Ama bu arada hep düşündüm, düşündüm… Sonra bir gün aynaya baktım ki, saçlarım bembeyaz olmuş… Aslında beyaz saçlar da yakışıyor bana… Farklı bir görüntü…’
ONNO’YU HIRSIZ ZANNETTİLER
Sonra, anıların kucağında, yıllar öncesinin bir İstanbul akşamıdır, gülerek hatırlanan… Yer, Ulus sırtlarındaki evdir… Ve bir daha asla geri gelemeyecek olan o bahar akşamıdır canlanıveren anılarda…
‘Sabah saatlerinde başladık tartışmaya Onno’yla. Akşam oldu, hala tartışıyoruz. Ağlamaktan gözlerim şişti. Evlerimiz de karşılıklı… Döne döne tartışma, kavga… Sonunda bu geldi, kapımı tekmelemeye başladı. Birden yukarı fırladım ve Smith Wesson marka silahımı kaptım.
Ne diyorsun sen Onno! diye namluyu doğrultup kapıya fırlayınca, bu adeta ışınlandı… Yok oldu birden… Zigzaklar çizerek kaçtı… Ben onu duvar dibine sindi sandım… Meğer karayoluna fırlamış, koşuyor… O halini görünce, ben de asfalta çıktım, gülmekten sırtüstü uzanıp debeleniyorum asfaltta. Nasılsa o korkuyla uzun süre geri dönmez dedim, içeri girdim…
Meğer o akşam Levent civarında beş ev soyulmuş. Polis gece karanlığında panik halinde koşan Onno’yu görünce ‘Hırsız budur mutlaka’ diyerek hemen enselemiş. Doğru karakola…
‘Ben Onno Tunç’um’ demiş ama karakoldaki hiçbir polis tanımamış bunu… Kavga ettiğimiz için benim adımı da verememiş… Sabahı karakolda etmiş… Derken, onu tanıyan bir polis gelmiş sabah… Sevincinden polisin boynuna sarılmış… Ancak o zaman salıvermişler…
Bir daha kapımı hiç tekmelemedi!’
İLK PLAĞI 50 TANE SATTI…
Acılar, neşeler, hıçkırıklar, kahkahalar, coşkular ve şarkılar… Hepsi içiçedir Sezen Aksu’nun hayatında… Günümüzün efsane ‘Minik Serçe’sinin ilk yaptığı plağın sadece 50 tane sattığını kaç kişi hatırlar acaba… Lise yıllarında kendini iyiden iyiye müziğe veren Aksu, 1970’te HAFTA SONU gazetesinin açtığı Altın Ses Yarışması’nda 6. olur. Ziraat Fakültesi’ne ikinci sınıfta eldeva der, çünkü aklı fikri ve yüreği müziktedir. Bir süre sonra da Yeşil Giresunlu’dan, ilk plağını yapması için teklif alır. 1975’e girerken piyasaya çıkan ‘Haydi Şansım’ adlı bu 45’lik plak, sadece 50 tane satar.
‘Moralim çok bozulmuştu… Çünkü o ilk plağımdan kendim ve yakınlarım almıştı sadece… Kim bilir, belki de dağıtımı iyi yapılamamıştı…’
Sonrasında ‘Kaybolan Yıllar’ adlı plağıyla büyük bir çıkış yapar (1976)… ‘Olmaz Olsun’, ‘Yaşanmamış Yıllar’ ve ‘Seni Gidi Vurdumduymaz’ın ardından Bebek Belediye Gazinosu’nda ilk sahne çalışmasını yapar… Ve 1979’da ‘Minik Serçe’ adlı ilk filmini çevirir… İkinci ve son filmi ise 1990’da Ferhan Şensoy’la oynadığı ‘Büyük Yalnızlık’tır.
NEFRETE YER YOK…
Ünlülerin dünyasındaki alışılagelmiş aşkları Sezen Aksu’nun hayatında aramak çok büyük bir yanılgıdır… Kavgalı gürültülü ayrılıkları ‘Şeytan görsün yüzünü’yle başlayan açıklamaları yoktur onun… Sevdiği birinden daha sonra nefret etmez, edemez… Ayrılık kelimesi Sezen Aksu lügatında asla yer almaz… İlk evliliğini yaptığı Hasan Yüksektepe’si, soyadını aldığı Engin Aksu’su, Onno Tunç’u, Uzay Heparı’sı, Ahmet Utlu’su, Cem Baba’sı her zaman vardır onun için… Mithat Can’ın babası Sinan Özer keza…
ÇİNGENE RUHLU SEZEN
Hayatının her döneminde para, pul hep ikinci plandadır onun için… Zaten bunu gizleme gereği de duymaz hiç…
‘Yatırımla hiç işim olmaz… Dört tane duvar, meraklısı alsın valla… Hiç işim olmaz… Canım istese, duvar üstüne duvar koyardım ben… Ben gidince her şey burada kalacak… Giden sadece ben olacağım…
Benim iki tane evim var… Bir tanesi her an satılmak üzere, sinirlenince satın diyorum… Mustafa Oğuz bir dakika bekle diyor… On senedir sattırmamayı başardı Mustafa…
Ben mekansızlığı çok seviyorum… Bütün dillerde bir sürü atasözü var… Çingenelerin ise bir tane atasözü var, biliyor musunuz!
‘Evde oturan adam, ölür!”
Şahane bir söz! Mekansızlık… Sokak, insan, börtü böcek… Dokunacağım… Mutlaka dışarda olmalıyım… Çingene ruhluyum ben… Ev dediğimiz şey, ortak dostlarla paylaşılan bir mekan… İçinde insan olmayan ne toprak isterim, ne sokak isterim… Her yer insanla manalıdır…’
BABA OCAĞINDA
Yıl 1979 Sezen Aksu, İzmir’de, babası Sami Yıldırım ve annesi Şehriban Yıldırım’ın yanında.
TELLİ DUVAKLI SERÇE…
Tarih; 10 Temmuz 1981. Burası, Beşiktaş Evlendirme memurluğu. Çiçekler, konfetiler, kalabalığın alkışları, telli duvaklı Sezen Aksu ile beyaz smokinli Sinan Özer içindir. Aksu’nun nikah sırasında Mithat Can’a 4.5 aylık hamile olduğu gündeme gelir.11 Kasım 1981’de Mithat Can doğar. İki yıl sonra da bu evlilik son bulur. Ama dostlukları asla bitmez.
Onno Tunç’un, çok özel bir yeri vardır Sezen Aksu’da. Onunla sevgiyi, dostluğu, müziği ve mutlulukları paylaşmıştır. 16 Ocak 1996 tarihinde uçağı düşen Onno’nun acısı hala yüreğindedir Minik Serçe’nin.
Sanat dünyasının da en sevilen isimlerinin başında geliyor Sezen… Meslektaşlarına verdiği sayısızca eser, zor günlerinde yaslanacak bir omuz! Bu durumu şöyle açıklıyor Minik Serçe, ‘Böyle bir ‘gayretkeş ablalığım’ var. Annem, “Senin gibilerine Anadolu’da ‘her çıkan gelinin yengesi’ derler” diyor. Bir yerde sorun varsa, çözülmeli. Durumdan vazife çıkartıyorum yani. Yıldırım Türker “Azral’in de bir işi var, senin yüzünden yapamaz oldu” diyor. Azrail tam işini yaparken, “Dur! Nereye götürüyorsun?” diye bir köşeden fırlayıp, üstüne atlıyormuşum. En son Asmalımescit’te görmüş, işsizlikten rakıya vermiş kendini Azrail! Bu böyle gitmez ama… Bulacağız bir çare.’
Bir süredir sahnelere ara verse de en çok dinlenenler listesinde hep bir numara Sezen Aksu! Kimi mutluyken dinliyor onu, kimi dertliyken… Ama değişmeyen bir şey varsa o da Sezen Aksu’nun muhteşem eserlerinin kuşaktan kuşağa aktarılacağı…